Çok ama çok gerilere gidip, evimizden işkembe kokusu çıkan günleri yakalamaya çalışıyorum. Ya bir ya iki..., veya sanki yok gibi.
Bir alt kata insem, Ulviye Hanım Teyze’nin kapısını çalsam ya?
Oooo, sarmısağı sirkesi bile katılmış çorbanın kokusu öyle buram buram burnumda ki, misss. Zaten yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi Robert Kolej’de coğrafya öğretmeni Ziya Bey Amca (Akant) ve eşi Ulviye Hanım Teyze ile.
Annem Selma sevmezdi işkembe işini. O vaktin zamanında, sakatatçıdan işkembe alıp eve gelmekle, çorbayı sofraya çıkarmak arasında iki üç gün geçerdi. İşkembe içleri iyice temizlenirdi önce, nedenini sormayın artık; sonra da içli dışlı kazınır elde ince ve sivri bir bıçakla. Yanlış hatırlamıyorum değil mi, çamaşır suyuna yatırılıp bekletilir veya çamaşır sodalı suya? Sonra gerçekten leğende çamaşır yıkayan kadınlar gibi evire yoğura çevire yıkanır. Tuzlanır, unlanır yine bekletilir. Bir daha yıkanır ve bu durumda ancak haşlanma faslı için hazırlanmış olur. Pişmesi de sabah koyup ocağa ancak akşam kaldırmaca. Havagazı İdaresi vardı ben çocukken ocaklara enerji veren. Havagazı İdaresini zengin ederdin yani ayda iki üç işkembe yemeği pişirecek olsan.
İşkembe dolması var, kibbeh, Güneydoğu’nun Süryani yemeklerinden. İri işkembe parçalarının içine et bulgur pirinç soğan filan doldurup ağzını büzerek diktikleri, biraz terzilik de gerektiren bu yemek, şimdi Allah var, lezzette tavan yapar. Yemişliğim tarih oldu ama aklımdan hiç çıkmadı. Benim yaptığım işkembeli karışık dolma.
Salam gibi silindir ambalajlı hazır işkembe çorbası, 300 gram.
Oyulmuş sebzeleri tencereye dizdim, içlerini doldurdum. Bir kırmızı çarlistonu parçalayarak gereken yerlerde kapak olarak kullandım. Aralarına yine biraz otlardan ve sarmısak dişleri yerleştirdim. Hepsi bu. Mantarların boyunu aşmayacak kadar su, keyfinizce sızma ve bir limon suyu ilave edin, pişsin artık.